19 Aralık 2017 Salı

Yazdıklarımı Topladım Bir Mezar Etti.

Yazdıklarımı topladım bir mezar etti. 
Harf harf, hece hece katiliydin gençliğimin. 
Toprağımı kendim kazdım kağıt kalemle. 
Her gece, ince ince katiliydin gençliğimin.

Çiçeklerimi kendim ektim göğsümün üstüne.
Usul usul, sessiz sessiz büyüttüm.
Yaprak döktü bir yanım bir yanım bahar bahçe.
Parça parça, damla damla döküldüm.

11 Ekim 2017 Çarşamba

Bir İhtimal Daha Vardı.

Ardına bakmadan vurup kapattığım bütün kapıların eşiğindeyim. Dün bile isteye yaktığım bütün evlerin, ölüme terk ettiğim bütün güzel günlerin ölüm döşeğindeyim. Başında bir su vermekten aciz, yanında elini tutmaktan çekingen, son bir hayat öpücüğünden korkar yaşıyorum. Uçurumdan itip, “işte bu benim” dediğim uçurumun başında atlamayı bekliyorum. Yıktığım o evin, yaktığım o ateşin içine girip aşkı yeniden alevlendirmenin mukayesesini yapıyorum gönlümde. Değer miydi diyorum, “gönlüme yeniden değer miydi ?” Yeniden sevebilir, sevilebilirdim. Bir ihtimal daha vardı Müzeyyen Senar’ın dediği gibi. O da uçurumdan atlayıp, ateşin içine girip ölmek. Ne olursa olsun ucunda, aşk bu yüzden yanmaktı, aşk bu yüzden düşmek.

7 Ekim 2017 Cumartesi

Gitme Deseydi Kalırdım

Gitme deseydi, kalırdım. Ayrılık değil de en çok vazgeçmeye bu kadar hazır oluşu yaraladı beni. Yaşanmışlıkları bir anda yüreğine gömüşü, beni o gömünün içine hapsedişi. Belki önce ben vazgeçmiştim ondan belki de çoktan terk edilmiştim. Bilemezdim. Yine de gitme demesini beklerdim. Çünkü bi kadın “gitme” diyebiliyorsa eğer cehennemde bile huzuru bulabileceğini bilir erkek. Bi kadın gitme diyebiliyorsa şayet erkek kovulana kadar kalır orda. Keşke gitme deseydin, keşke kovulmayı bekleseydim cehennemin huzurundan. Keşke vazgeçmeseydin.

1 Ekim 2017 Pazar

Henüz Ekimin Başında

Yağmurlu bir sonbahar sabahının ayazında, henüz ekimin başında bitmek bilmeyen bir yolculuğun yapayalnız öznesiydim. Buğulu bir cam kenarında ruhumun ellerinle boğuluşuna şahit oluyordu bütün otobüs. Uzun uzasıya anlatıyordum derdimi kendime. Yaşanacak onca anı varken belki de, yapayalnız öznesiydim yolumun. Derdim, öznemde gizlemeye çalıştığım sıfatımdı. Bir buğulu cam biliyordu baş ucumdaki bir de yollar. Öznene olan özlemimi bir ben biliyordum bir de yalnızlığım. Yollara olan nefretimi bir ben biliyordum bir de buğulu camlar.

2 Eylül 2017 Cumartesi

Sanki Kırılmamış Gibi

Dalları birer birer kırılan ağacın çırılçıplak gövdesiyim sonbaharın başında. Yapraklarım dökülür önce dallarımdan birer birer ayakucuma. Sararıp solar muhabbet dallarım. Kırıldı mı en sağlam yerinden kırılır. Yine yalnız bir başıma gövdem kalır. Menfaat dalıdır kırılan bilirim. İşi biter başka gövdenin dibine düşer. Menfaat yağmurudur bu yağan bilirim. Döner dolaşır ben yine çiçek açarım. Ah gövdem kanan gövdem. Yine meyve verir durursun. Sanki kırılmamış gibi, dallarını korursun.

16 Temmuz 2017 Pazar

Tanrı Dünyayı Üçe Ayırdı.

Tanrı dünyayı üçe ayırdı. Ölüler için yeraltı, insanlar için yeryüzü ve melekler için gökyüzü. Ölülerin yeraltında kalması için üzerlerine toprağı yarattı. İnsanların ölüme yakın olduklarını bilmesi için onları toprağın hemen üzerine koydu. Meleklerin ve insanların arasındaki bağı da sağlamak için ufuk çizgisini yarattı. İnsan ne kadar giderse gitsin ufuk çizgisi hep gözünün görebildiğince uzakta kalacaktı. Ölüleri, insanları ve melekleri birleştiren yegane yer bu çizgiydi. Ölüleri, insanları ve melekleri. Ölüm, yaşam ve sonsuz bu çizgiden ibaretti. Ölüm, yaşam ve sonsuz. Tıpkı ölüler, insanlar ve melekler gibi. Hayat, ufuk çizgisine yapılan yolculuktu. Tanrı, ufuk çizgisi.

27 Haziran 2017 Salı

Senin Bundan Haberin Bile Yoktu.

Şu halimi görsen acırdın bana. Bir ayyaş gibi sokaklarda, elimde bira, kulağımda Ahmet Kaya. Her yudumda kum gibi ezip geçiyordun üstümden, her yudumda aklıma kendine iyi bak deyişin geliyordu. Ağladıkça bir sigara daha yakıyordum ardından penceresiz kaldığım gönül evimin yakamoz dolu bir gecesinde. Senin ise bundan haberin bile yoktu. Sen benim neden ağladığımı, sen benim neler çektiğimi nereden bilecektin. Ben, bir bebek özleminde seni arayacaktım her gece ve sen bunu asla bilemeyecektin. Ben her gece Mecnun olacaktım, sen bilemeyecektin.

19 Haziran 2017 Pazartesi

İki Çay Söyledim.

Sahil kenarında bir çay ocağında otururken görmüştüm seni. Sonra iki çay söyledim biri bana biri gülüşüne. Öyle güzel gülmüştün ki boyama kitaplarında bile görmedim böylesini. Bak boyama kitapları diyorum, hayallerimin bile ötesindeydin benim. Çaya iki şeker atmıştın sen de benim gibi. İçtik çaylarımızı sen hala gülüyordun. Seslendim hemen "abi bize iki çay daha". Çaylar tazelendi sen hala gülüyordun. Adını soramadım o an, zaten aklıma da gelmemişti yalan yok. Ya da gelmişti de aklım mı başımdan gitmişti inan haberim bile yok. Bir kere gülmüştün yanımdan geçerken. O'ndan öncesinin hiç bir önemi yok.

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Ben Şiirleşiyordum Sana.

Seni ilk gördüğümde ne düşünmüştüm hatırlamıyorum ama ikinciye bakmak istemiştim sana. Yüzünün kıvrımlarına göz gezdiriyordum ve gözlerimin en güzel seyahatiydi gözlerin. Dudaklarından şiir çıkıyordu o an ya da ben şiirleşiyordum sana, hatırlamıyorum. Saçların yüzüne çarpıyordu rüzgarla ve ilk kez rüzgar olamadığıma yanıyordum. Belki de cidden yanıyordum, hatırlamıyorum. Bir yandan sana bakıyordum, bir yandan saate. Zaman çoktan benden sen geçmişti bile galiba, dedim ya tam hatırlamıyorum. İkinciye bakmak istemiştim sana, sonrası çölde serap, gökyüzünde bulutları avuçlamak, denize sarılmak gibiydi, anlatamıyorum.

26 Mart 2017 Pazar

Sen Gördüğüm En Kusursuz Katil.

Sen gördüğüm en kusursuz katil. Saat sabaha karşı 05.51. Gelmek bilmeyen bir uykuyla geçmek bilmeyen bir geceyi bitirmek üzereyim. Gelmek bilmeyen senle, geçmek bilmeyen acınla sabahın kıyısına vurdum. Gecenin hırçın dalgaları, ayazın delici soğukluğuyla dövüldüm. Gözlerim yaralarımın doldurduğu kan çanağına döndü. Her gece bir yokluk kavgasına girdim, her gece biraz daha yorucu oldu dalgalar. Her sabah kıyıya biraz daha sert vurdu acılar. Dindiremedim yaramı, susturamadım geceyi. Ne yaparsam yapayım sevgim her sabah daha dolu dizgin geldi. Bir nevi dinmek bilmeyen bir acının müptelası oldum. Kusursuz bir cinayetti bu olan biten. Ve sen gördüğüm en kusursuz katildin. 

24 Mart 2017 Cuma

Umudundan Vurmaktı Bunun Adı.

Zaten sürünen birinin ayağına kurşun sıkmaktı seninkisi. Freni patlamış bir arabayı yokuş aşağı salıvermekti. Yüzemeyen birini denizin tam ortasına bırakmaktı. Kanadı kırık bir kuşu havaya fırlatmaktı. Bir ölünün ellerine ayaklarına zincir vurmaktı. Acımasızlıktı bunun adı hatta gaddarlık. Ümitsiz ve amaçsızca yaşayan hatta bazen yaşamayan birine eziyetten ötesi değildi. Bile isteye yarasını deşmekti insanın. Umudundan vurmaktı bunun adı. Katil olmak vardı işin içinde bazen de çoktan katil olmuş olmak. Umudundan vurmaktı bu insanın, zaafından vurmak.

7 Mart 2017 Salı

Seninle Senin Dünyanda Yaşamak İsterdim.

Seninle senin dünyanda yaşamak isterdim. Seni seninle yaşamaktı çünkü bu. Bir deniz kıyısında yürümek gibi olsa gerek. Bir bahar akşamında bir şehri seyretmek gibi. Bir fotoğraf sanatçısının fotoğrafını çekmesi gibiydi seni yaşamak, apaçık ortadaydı her şey bütün kusurlarımla. Ben, sen deklanşöre basarken yanımda olmanı isterdim oysa ki. Kusursuz bir fotoğraf olmak isterdim bütün detaylarında. Çünkü sen bütün detayların mükemmel olmasını sağlıyordun. Seninle senin dünyanda yaşamak isterdim elbet. Beni, mükemmel yaşamaktı çünkü bu.

2 Mart 2017 Perşembe

Sesinin Titrekliğini de Anlıyorum Ondan Sonra Gözünün Yaşını da.

Kendinden bahsederken sesin titriyor ya hani, sağ gözünden bir damla yaş geliyor. Gizlemek için başını önüne eğiyorsun. Saçların önüne geliyor rüzgarda, alıp arkana atıyorsun kirpiklerine takılan saçlarını. Bacak bacak üstüne atıyorsun, parmaklarınla oynuyorsun ve gözlerini kaçırıyorsun yaşlarını kimse görmesin diye. Kalp kırıklıklarını döküyorsun ortaya. Sonra anlıyorsun ki sana gelen yol acılardan geçiyor. Gittiğin her yolda biraz daha kırılıp dökülüyorsun. Sonra anlıyorum ki sana çıkan yolların hepsi acı çekmekten geçiyor. Sesinin titrekliğini de anlıyorum ondan sonra gözünün yaşını da. Üstünü örtmeye çalışıyorsun kırıklarının, sanki hiç yaşanmamışçasına. Yeni bir yol arıyorsun her seferinde, sanki hiç kırılmamışçasına.

1 Mart 2017 Çarşamba

Sevmenin En Güzel Yanısın Sen, Dünya Üzerinde.

Sen sevmenin en güzel yanısın. Bir yanısın dediğime kırılma sakın. Sevmek başlı başına bir eylemdir zaten. Tam ortasında saf, şahane bir his yaşar. Bakış açısıdır. Sevgiyle bakarsan hoş görürsün. Sevmek dünyayı değiştirmektir her nefeste. Yüreğin sihirli değneğidir. Büyüleyicidir. Sevmek başlı başına bir eylemdir aslında. Sen bu eylemin en güzel zamirisin ben öznesinde. Sevmenin en güzel yanısın sen, dünya üzerinde.

2 Şubat 2017 Perşembe

Sen Gel.

Her gece 11.30 gibi karşıdaki kedi yuvasına mama getiriyor bir kadın.Derenin dibindeki çardakta 12.15'e kadar bir amca oturuyor sigarasını yakıp tek başına. Mahallenin eski muhtarı en az saat yarım olana kadar televizyon izliyor, ışığı vuruyor camına. Evin dibindeki meyhaneler gece tam 02.00 da kapanıyor. 02.30 a doğru taksiler geliyor birer birer meyhanelerde çalışanları alıp götürüyor. Her gece 03.00'e doğru bir köpek Başçeşme Mezarlığı'na doğru gidiyor sonra da yukarıya doğru çıkıp gözden kayboluyor. Saat 04.00 gibi nakliye kamyonları geçiyor evin önünden. Tam 05.28'de belediye işçileri geçiyor gürültülü bir kamyonetle. Bense bütün bunlar olup biterken balkonda çayım ve sigaramla seni bekliyorum. Her gece bütün bunlar olup bitiyor aynı düzen içinde. Sen gel, düzenim bozulsun istiyorum. Sen gel, ezberim şaşsın, bildiklerimi unutayım istiyorum. Sen gel de, ben başka bir şey istemiyorum.

28 Ocak 2017 Cumartesi

Çünkü En Kötüsü Bertaraf Olmaktı Bu Sevdada.

Bile bile ateşe yürümekti benimkisi. Yanmaktan ziyade sevmek de denebilir buna. Hayatımın çelişkisiydi kesinlikle. Yanacağımı bile bile her an yanında olmak istiyordum. Ellerini tutmam, saçlarının arasında parmaklarımı gezdirmem lazımdı. Solumdan yürütmeliydim sırf kalbime daha yakın olsun diye. Omzum başına yuva olmalıydı. Ateş pahasıydı onu sevmem. Kalbimde sızı olarak kalmamalıydı. Ya içimdeki buruklukla yaşamayı öğrenmeliydim ya da yanacağımı bile bile sevmeli. Hayatımın çelişkisiydi kesinlikle. Cesaret edemiyordum ikisine de çünkü hevesim kırılmıştı bir kere. Bir çelişkinin tam orta yerinde yaşıyordum ve tek beklentim bir taraf seçebilmekti bertaraf olmamak için. Çünkü en kötüsü bertaraf olmaktı bu sevdada.

25 Ocak 2017 Çarşamba

Avuç İçlerinde Avuç İçlerim.

Kadife sesli bir kadın sevdim. Mücevher dişli, ahu bakışlı. Saçlarında kasımpatılar. Günebakanlar yüzüne dönmüş. Omzunda süt beyaz bir güvercin, avuç içlerinde avuç içlerim. Güvercinin kanadına bağladım sevdamı. Üsküdar sahilinden Kız Kulesi'ne uçtu önce. Sonra Galata Kulesi'nin tepesine kondu. Güneşten bakınca kanatları tarihi yarımadadan bile büyüktü. Eminönü'den Haliç'e kadar alabildiğine güzeldi. Bir yanım İstiklal Caddesi'ydi bir yanım İstanbul Boğaz'ı. Baştan aşağı İstanbul'du sevdam güvercin kanadında. Olabildiğince özgür, alabildiğince büyük. Bir güvercinin kanadında, sevebildiğimce uçtum bütün İstanbul'u, uçabildiğimce sevdim.

23 Ocak 2017 Pazartesi

Sevmeli Şimdi Sevgiyi Bileni.

Sevmeli şimdi sevgiyi bileni. Dur durak bilmeksizin, dört nala, dolu dizgin.  Öpmeli bir kadını boynundan, avuç içlerinden, dudaklarından. Kirpiklerini saymalı uzun uzun bakarken gözlerine. Sözlerine sevgi katmalı konuşurken. Susarken de konuşabilmeli ama. Saçlarını okşamalı önce, sonra da başını yaslayacak omuz olmalı. Sevmek lazım şimdi sevgiyi bilen bir kadını. Dur durak bilmeksizin, dört nala, dolu dizgin sevmek lazım.

16 Ocak 2017 Pazartesi

Adını Kalın Puntolarla Yazdım Defterimin Köşelerine.

Adını kalın puntolarla yazdım defterimin köşelerine. Bastıra bastıra yazdım sırf silinmesin diye. Kalbime büyük yeminlerle kazıdım sevgimi kanata kanata. Gün geçer de unutursam diye, korka korka. Yenmişim korkularımı meğersem. Bıçak yarası gibiymiş aşkın anlayamamışım sıcağı sıcağına. Ne adın silinmiş defterimden ne de sevdan gitmiş yüreğimden. İzi kalmış defterimde adının, yüreğim kabuk bağlamış sevdana. İzin kalmış derinlerde, adın kalmış, verdiğim sözler kalmış. Unuttum sanmıştım seni. Meğerse sinemde sızın kalmış.

12 Ocak 2017 Perşembe

Hayat Son Buluyordu Ve Katil Yine Adem'in Oğluydu

Minik elleri vardı kadının büyük sevdasını sımsıkı avuçlayan. Badem gözleri vardı aşkla bakan. İnci dişleri vardı, bir de sevgi kokan buğday teni. Güldüğünde bahar gelir, öptüğünde çiçek açardı. Öylesine güzeldi ki kadın; Adem'in yasak meyveyi yediğine değecek kadar vardı. Onu böylesine güzel yapan aşkıydı elbet. Sevdimi bir kadın güzelleşirdi. Ne makyaja gerek vardı yüzünde ne de allı güllü entariler isterdi teni. Sevdi mi bir kadın gökyüzü gibi güzeldi. Bereketti toprağa, içini ısıtır, hayatına renk katardı. Ama Ademoğlu bu işte yaptı yine yapacağını. Küstürdü kadını aşkına. Yavaş yavaş akıttı gözyaşlarıyla sevgisini. Gururunu hatırlattı kadına. Aşkı çok büyüktü elbet ama gururu aşkından da büyüktü. Ve gurur unutturdu sevdasını. Gözleri gülmez, elleri tutmaz oldu. Aşk kokmuyordu teni. Gülmediği için bahar gelmiyor, öpmeyince çiçek açmıyordu. İhanete uğramıştı ve hainlik insan işiydi elbet. Hayat son buluyordu ve katil yine Adem'in oğluydu.

11 Ocak 2017 Çarşamba

Her Şeyden Önce Zamanın Oluyor O Senin.

Bir erkek birini sevdiğinde nasıl davranır ?
Aşama aşama gitmek lazım bence. Önce hoşlantıdan söz etmek lazım biraz.
Bir erkek eğer bir kızdan hoşlanırsa ortak çevre içinde bulunan kızlardan daha farklı, daha kibar davranır hoşlandığına karşı, daha nazik olmaya çalışır. Kırmamak için çaba sarf eder. İşler biraz daha ilerlediğinde daha samimi olmaya çalışır ve daha çok etkileşime geçmek ister. Hoşlandığı kız konuşurken daha çok lafa girer daha atılgan davranır. Kendini gösterme çabası içinde olur yani, ortam içinde daha çok belli olmak ister. Sonrasında etkileşim arttıkça samimiyet artar ve kullandığı kelimelerin niteliği değişir. Aynı ortamda daha çok bulunmak ister ve daha çok zaman ayırır. Herhangi birinin verdiği bir teklifi reddedebilir ama aynı teklifi yapan sevdiği kızsa kabul eder. Samimiyet arttıkça flört dönemindeki gibi hesap sorma özgürlüğünü kendinde hisseder ve sonrasında bir bakmışsın gününün neredeyse her anını konuşarak buluşarak bir şekilde birlikte olarak geçirir olmuşsundur. Belki de en tehlikelisi budur.
Bir kere alışkanlık ediniyorsun birini, muhabbetini, tavırlarını. Her şeyden önce zamanın oluyor o senin. Sonra alışkanlığını sevmeye başlıyorsun. Bir bakıyorsun ki senin için sadece bir alışkanlık olmaktan çıkıyor. Seviyorsun ama fark etmiyorsun yani zehirleniyorsun ama fark edemiyorsun sadece, her saniye biraz daha zehirleniyorsun hepsi bu. Sonra bir bakmışsın müptelası olmuşsun. Onsuz yapamıyor gibi hissediyorsun. Zamanından sonra nefesin olmaya başlıyor. Zaten sonrası malum. Aşık oluyorsun ama fark etmen zaman alıyor. Sadece aşık da olmuş olmuyorsun müptelası oluyorsun ve seviyorsun. Mesaj atmak, konuşmak, görüşmek, her an yanında olabilmek için binbir türlü yol buluyorsun. Sevince yapmam deyip yapıyorsun, gitmem deyip gidiyorsun. Ve sonunda maalesef "onsuz ölürüm" diyorsun ama ölmüyorsun. Sonra anlıyorsun ki yaşamak için gerekli olan şey oksijen, su, yemek değil sevmek, sevilmek. Onsuz kalınca ölmüyorsun belki ama boşlukta yaşanmadığını da anlamış oluyorsun.