Ardına bakmadan vurup kapattığım bütün kapıların eşiğindeyim. Dün bile isteye yaktığım bütün evlerin, ölüme terk ettiğim bütün güzel günlerin ölüm döşeğindeyim. Başında bir su vermekten aciz, yanında elini tutmaktan çekingen, son bir hayat öpücüğünden korkar yaşıyorum. Uçurumdan itip, “işte bu benim” dediğim uçurumun başında atlamayı bekliyorum. Yıktığım o evin, yaktığım o ateşin içine girip aşkı yeniden alevlendirmenin mukayesesini yapıyorum gönlümde. Değer miydi diyorum, “gönlüme yeniden değer miydi ?” Yeniden sevebilir, sevilebilirdim. Bir ihtimal daha vardı Müzeyyen Senar’ın dediği gibi. O da uçurumdan atlayıp, ateşin içine girip ölmek. Ne olursa olsun ucunda, aşk bu yüzden yanmaktı, aşk bu yüzden düşmek.
11 Ekim 2017 Çarşamba
7 Ekim 2017 Cumartesi
Gitme Deseydi Kalırdım
Gitme deseydi, kalırdım. Ayrılık değil de en çok vazgeçmeye bu kadar hazır oluşu yaraladı beni. Yaşanmışlıkları bir anda yüreğine gömüşü, beni o gömünün içine hapsedişi. Belki önce ben vazgeçmiştim ondan belki de çoktan terk edilmiştim. Bilemezdim. Yine de gitme demesini beklerdim. Çünkü bi kadın “gitme” diyebiliyorsa eğer cehennemde bile huzuru bulabileceğini bilir erkek. Bi kadın gitme diyebiliyorsa şayet erkek kovulana kadar kalır orda. Keşke gitme deseydin, keşke kovulmayı bekleseydim cehennemin huzurundan. Keşke vazgeçmeseydin.
1 Ekim 2017 Pazar
Henüz Ekimin Başında
Yağmurlu bir sonbahar sabahının ayazında, henüz ekimin başında bitmek bilmeyen bir yolculuğun yapayalnız öznesiydim. Buğulu bir cam kenarında ruhumun ellerinle boğuluşuna şahit oluyordu bütün otobüs. Uzun uzasıya anlatıyordum derdimi kendime. Yaşanacak onca anı varken belki de, yapayalnız öznesiydim yolumun. Derdim, öznemde gizlemeye çalıştığım sıfatımdı. Bir buğulu cam biliyordu baş ucumdaki bir de yollar. Öznene olan özlemimi bir ben biliyordum bir de yalnızlığım. Yollara olan nefretimi bir ben biliyordum bir de buğulu camlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)